İzleyiciler

9 Mart 2010 Salı

gelişim

güneş tam tepeden izliyordu. yürüdüğü yerdeki bitkiler yukardan bakınca sebebsizce sallanıyor gibi görünüyordu, tüm bu kalabalıkta rüzgara da verilebilirdi bu izlenim. bir kaplumbağaydı bu öğlen sıcağında debelenip duran ve kendine gölgelik bir yer arıyordu. oysa tüm gölgelik yerleri dinlenen işçiler ve onların büyük makinaları almıştı. çilek bahçesinin ucu bucağı görünmüyordu bu durdukları yerden ve toplanma zamanı geldiğinde her yer kıpkırmızı olurdu. devamlı devinim içinde küçük birer karınca gibi görünüyordu insanlar tüm bu kırmızılığın içinde fakat makinaları kullanmaya başladıkları an gürültücü dev tanrılara dönüşüyorlardı. tutkuya buluyorlardı makinalarını, toprağa ve çileğe. oysa tüm bu varlığın içinde, akıllarındaki tek şey günün sonunda alacakları yevmiyeydi. yaşamak için ihtiyaç biraz yiyecek ve biraz tutkuyken, onlar daha pahalı kıyafetler, daha lüks eşyalar için ellerindeki tüm tutkuyu ve yiyeceği satacaktı.

işte bunu, hiçbir ders kitabinde size göstermezler. ders kitapları sizi hayata hazırlar. hayatta aydınlanmaya yer yoktur. aydınlanmak sömürülmenizi engeller. sömürü, tüm bu sistemin ayakta durduğu zemindir.

doğrudan güneş altında uzun süre kalan bir kaplumbağa ise kabuğunun içinde haşlanarak ölür, çaresi yoktur.

bir uğur böceği havalandı kaplumbağanın yanından ve kırmızı çileklerden birinin üzerine kaçtı. bir adım daha yaklaştı çocuk kaplumbağaya. eline aldı, salladı. 'baba' diye bağırdı elindekini havaya kaldırarak.

'ölmüş.'

o ilk değildi.

...

'kim önce saldırdı bilmiyorum ama gökyüzünü biz yaktık.'

'tarlalar var neo, sonsuz tarlalar. insanların doğmadığı, yetiştirildiği yerler.'

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder