İzleyiciler

17 Nisan 2010 Cumartesi

a&h bir parça

onun hakkında derlerdi ki, bir yerlerde çürüyen bir portresi olmalı, çünkü yediği onca boka rağmen hala saf, tertemiz bir yüzü var, hatta gittikçe güzelleşiyor. o insanları kendi yollarıyla rahatça kazanıyor, her yerde ilgi toplayabiliyor.

o şimdi duşun altında oturuyordu. kafasına devamlı vuran sıcak su baş ağrısını kesiyordu.

bu güzel, genç kız duşa girmeden, saçlarını eline aldığı traş makinesiyle kazıdıktan sonra sahip oldupu tüm kozmetik ürünlerini ateşe verdi. uzun kirpiklerini makasla kesti ve kaşlarını jiletle kazıdı. elleri su toplamış, iyileşmeye yüz tutmuş yerler nasır içinde kalmıştı. günlerdir bahçeyle uğraşıyordu. oysa eskiden böyle biri değildi. güzel yüzüne beceriksizce makyaj yapar ve kıpkırmızı yanaklarla heidi gibi gezerdi. artık mahvolan portresi kendisiydi.

gerçeği gördüğü zaman anladığı şey, sahip olduğu tüm güzelliklerin gerçek olmadığıydı.

şimdi kendi eseri, kendi bedeni.

kurulanmadan üzerine bol gelen kıyafetlerini geçirdi. misafirlerle dolu sahte kahkahaların havaya uçuştuğu salona girdi. onu gördüklerinde tüm bu kalabalık, suratlarına takılı görünmez maskelerini çıkarıp yere bıraktı, ve korktular. gördükleri şey nezakete yer vermeyecek kadar gerçekti.

vazonun dibindeki su dondu ve vazo çatırdayarak parçalara ayrıldı. masaya saçılan çiçekler sarıdan kahverengiye döndü.

annesi onu hastahaneye yatırma vaktinin geldiğini söylediğinde bağırdı kız, ben mutluyum dedi. fakat siz bunu anlayamayacak kadar mahvolmuş haldesiniz. neden anlamak istemiyorsunuz. ben artık bitki yetiştirmek ve onların gelişimini izlerken rüzgarın sesini dinlemek istiyorum. plazalarda dolaşmak, alış veriş yapmak istemiyorum. ray ban güneş gözlüğü istemiyorum, ugg çizmeye ihtiyacım yok.

dedi ki siz mutlu olmak için her sabah aynı saatte işe gidip kazandığınız bol parayla, para uğruna kaybettiğiniz konforu satın almak istiyorsunuz fakat ben hiçbir şey satın almadan da mutluyum.

dedi ki güzel olmak istemiyorum ve bu yanlızca herhangi bir seçim.

siz onu heidi olarak tanıdınız, fakat herkes bir zaman geldiğinde adem ya da havva olur. adem ve havva gerçekte, yolda karşılaştığınız herhangi biridir, aitlik duyan, aitlik duyulan her insandır.

annesi havvaya dedi ki, neden. neden kendine tüm bunları yaptın?

gerçeği gördüğünde sahip olduğun her şeyin insana dair yanılsamalardan ibaret olduğunu anlarsın. havva o plazada ölümle karşılaştı.

her şey aydınlandı.

oysa cobain onu geçen zamanla hiç anlayamadı. uyuşturucu bağımlısı haliyle, siz onu adem olarak da tanıdınız. o hala akşamları serin çimenlerin üzerinde titreyerek yatıyor. cobain asla bahçeyle uğraşmayı ve yalnız kalmayı seçmezdi.

hardal anneyi hapşırttı ve anne masadaki peçeteye uzandı. gözlerini de sildi. gördüğünüz o sarı yabani kır bitkilerinin hardal olduğunu çok az kişi bilir. yılın bu zamanları çiçekler tozuduğunda tüm çevreniz hardala bulanır. misafirlerse olduğu yere çakılıp kalmışlardı. hiçbirinin ağzını artık bıçak açmıyordu. kıçını kaydırdıkça koltuğun yaylarını gıcırdatan şişko bir adam, adamın annesi yaşında görünen karısı, karısının küçük kardeşi ve bir aptal çocuk. annesinin kestiği, kısa, şekilsiz saçını joleyle pasparlak, punk yapmış altı yaşında o aptal çocuk.

vazonun buz tutmuş dibine ait su eridikçe ahşap döşemeye damlıyor ve çoğu zaman odada ses yapan şey yalnızca o oluyor.

kız koltuğa son zamanlarda ufacık kalmış kıçını sığdırdıktan sonra dizlerini karnına çekerek koltuğa oturdu. ben mutluyum dedi, sizi rahatsız eden farklı görünüyor olmam mı? ben aydınlandım.

ne gerek vardı dedi anne yaşlı gözlerle.

insanların takdirine ihtiyacım yok dedi kız.

günler önce ektiği nohutlar güneşe dönüyor, toprağı yeni görmüş domates tohumları yeşilleniyordu. baklagiller toprağa azot bağlar. nohutu domateslerinizin arasına ekerseniz verimsiz topraktaki nadas ihtiyacını karşılamış olursunuz.

şişko adam artık biz kalkalım dedi.

ve anne zengin kalkışı mı yaptınız demedi.

anne tiksinç, sahte bir nezaketle gülümseyip akşam yemeğine de kalsaydınız da demedi.

kapı önü muhabbeti de olmayacaktı.

herkes aydınlanabilirdi fakat bunu farkedemeyecek kadar küçük hayatlarına kapılmışlardı.

o akşam başka espri yapılmadı.

kızın etrafta bulunduğu her an insanlara çarpılan bir tokattı çünkü yaptığı yanlış değildi, sadece normal olmayan bir hareketti ve insanlar kapıldıkları normları aşmayı reddetti.

havva olmayan suçu üstlendi ve yetiştirdiği domatesleri insanlara dağıttı, insanlar da o domatesleri başkalarına dağıttı.

adem kıpkırmızı, üst derisi yüzülmüş elini serin toprağa bastırdı.

güneş kayboldu ve tüm bitkiler boyunlarını eğdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder