İzleyiciler

23 Nisan 2010 Cuma

köprüaltı 5

hakan 'maganda' osbourneoğlu. onun facebook adı böyle.

dün gece ailesi yanan evlerinin içinde tutundukları son yere yapışıp eriyerek acı içinde öldü. o ölmedi çünkü evde değildi. polis soruyor, evde başka birinin olma ihtimali var mıydı?

ailesinin kesin olarak tanınması için onların sağlam kalmış dişlerine ihtiyaçları olacak çünkü suratları tanınmaz halde. iki kardeşinin kafatası pencerenin metal kısmına yapışarak erimiş. içerde üç yetişkin daha varmış.

saçlarım çok mu kötü diye soruyor osbourneoğlu. yanında kolunu ona dolamış boş bakışlı bir kız var.

bir yangın çıktığında beş dakikaya yakın sürede alevler her tarafı kaplar.

ateş kendini küçük ve tehlikesiz gösterirken odanın içini yeterli sıcaklığa getirir. oda yeterince ısındığında yangın birden büyür ve aklınıza gelebilecek her yerden alevler çıkmaya başlar. o masanın üzerindeki sevimli süs köpeğiniz patlayarak ansızın alev alır. tüm o güzel vazolarınız olduğu yerde devrilerek parçalara ayrılır ve içlerinden alevler çıkar. duvarlardan yükselen alev topları tavanda gezintiye çıkarken duvarların nasıl televizyonda gördüğünüz yangın sonrası görüntülerdeki hale geldiğini anlarsınız. televizyonda böyle şeyleri o kadar çok gösterirler ki sanki izlediğiniz her olay gerçeğin birer simulasyonu gibidir. fakat yalnızca başınıza geldiğinde gerçek olur.

siyah dumandan odanın tavanını göremezsiniz. kaçacağınız her yer kaçtığınız yerden farksızdır.

polis soruyor, evde başka birinin olma ihtimali var mıydı?

ne gibi başka birinin?

çekirdek ailenizden biri olmayan, misafirliğe gelmiş akraba ya da aile dostu gibi.

yiyecek bir şeyiniz var mı diye soruyor osbourneoğlu. şu an açlıktan ölmek üzereyim.

kardeşi çakmakla oynarken osbourneoğlu bassçıya hadi gel ava çıkalım diyordu ve annesi alevler almış koltuğun üzerine battaniyeyi fırlattığında osbourneoğlu yanındaki kızın gömlek düğmelerinin ters olduğunu farketti.

başı dönüyordu. dedi ki, siktimmin kolpa şeylerinde düğmeleri nereye dikeceklerini bilmiyorlar.

eğer dedi kız, düğmeleri arkamdan değil de önüme geçerek açmayı denersen, sana normal gelir. eskiden saray kadınlarını başkaları giydirirmiş. düğmelerini kendi iliklemeyecek kadar değerli kadınlar giyermiş böyle şeyleri. o günlerden beri kadınların düğmelerinin ters dikildiği söylenir.

kadının değerine ilişkin - tarihi olaylarla da desteklenmiş - ne hüzünlü bir konuşma. fakat işini bitirdikten sonra osbourneoğlu onun yüzüne tekrar bakmadığında ters dikilmiş düğmeler onu kurtarmaz. o sırada telefon geliyor ve ses ona şehit kemal nafiz sokak, no 13'te mi oturduğunu soruyor.

şehit kemal nafizin kim olduğunu kimse bilmez. bu siyasi partilerin herhangi bir üyesi hızlı sikişirken kalp krizi geçirerek öldüğünde sadece vatansever olduğu için onu şehit ilan etmesiyle ilgili bir durum. sokakların ismi şehit olmayan şehitlerle dolu, ki şehitlik denen olay zaten bir illüzyondan ibarettir. devlet insan için kurulmuşken zamanla insanı kendi kölesi haline getirir. yarattığı değerlerle insanı uğrunda ölmeye iterken bunun bir erdem olduğunu varsayar. gerçekte bu aldanış, devletin amacını yitirişinden başka bir şey değildir.

polis soruyor, evde başka birinin olma ihtimali var mıydı?

üç oldu.

siktimmin evinde fazladan bir yetişkin var diye bağırıyor polis. onun kim olduğunu söyle bana.

gayet sakin şekilde, bana bağırma diyor osbourneoğlu. yanında kız sarhoş, yere devrilmek üzere.

önlerindeki yığıntıdan hala duman çıkıyor ve etrafı yabancı bir koku sarmış.

yanmış yağ kokusu, erimiş kemik kokusu. bunlarla karışık yok olmuş ahşap evin kokusu.

yanmış herhangi boş bir evin kokusundan farkı, aynı salataya baharat koymak ve koymamak arasındaki fark gibi.

bir yarasa çığlık atıyor ve böylece yolunu buluyor.

yere uzanmış birkaç kedi yığıntının sıcaklığında uykuya dalıyor.

işte bu onun hikayesi. bu olanlar tam dört yıl önce oluyor.

yanındaki kız yere düşüyor ve yerden sert bir zemine fırlatılmış tenis topuna benzer, tok bir ses çıkıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder